Doğada Altın Oran


                   
               
    ''    Evrim Hayatın Yasasıdır, Sayı Evrenin Yasasıdır. ''Pythagoras ve birçok filozof evrenin bilgisini, sırlarını matematiksel olarak, ya da dinamik matematiği kullanarak, sayısal veya nümerolojik olarak açıklamaya çalışmıştır. Şurası açıktır ki, her şey doğada bir sayısal değere karşılık gelir. Zihnin işleyişi sayısal değerler aracılığıyla mümkün olmaktadır. Bu da Pythagoras'ın evrenin yasasının “Sayı” olduğu önermesini doğrular niteliktedir. 

Biz bugün matematiği gündelik hayatı idame ettiren araçlarda kullanıyoruz, ticaret gibi, ya da mühendislik hesaplamaları için... Oysa matematiğin en eski kuramcıları ve düşünürler evrenin ve doğanın yasalarını, varoluş şekillerini ve nedenlerini açıklamak için matematik kullanıyorlardı. Altın Oran'ın da böylesi bir önemi var. Yani evreni yöneten doğa yasaları içinde bir anahtar değeri taşıyor. Böyle bir sayıyı uyduramazsınız, çünkü sayı uyduramazsınız. Sayı zihinsel işleyişin vazgeçilmez bir öğesidir. Dolayısıyla onları belirleyen insan zihni değilizdir. Çünkü zihnin kendi çalışma prensibini belirlemesi düşünülemez. Kendi çalışma prensibini düzenleyebilmesi için de önceden var olması gerekirdi. Sayılar kesinlik taşırlar. Tıpkı doğa yasaları gibi kesindirler. Öyleyse Evrenin, doğanın yasalarını sayı ile çalışmak boşuna bir çaba değildir. Fakat bilinmelidir ki, sayıları bizim gündelik hayatımızda yer buldukları değerlerle düşünmemek gerekir bu noktada.  
Sayıları, Platonik Logoslar Teorisi’nde olduğu gibi ''Arketipler Dünyası'' na ait öğeler, değerler olarak düşünebilmek gerekir. Bu noktada kavrayamadığımız akledilebilir dünyaya ait tüm ilk örnekler kendilerini sayısal olarak ifade ederler. '' 1 '' bütün sayısal dizinin başlangıcıdır. Kaynaktır. Pythagoras'ın vurguladığı gibi kendisinden sonraki tüm sayıların varolabilmek için ihtiyaç duyduğu ilk örnektir. Buradan Evren'in Birliği'ne dayanan koskoca bir Varlık Felsefesi ortaya çıkar ki Pythagoras'tan Eflatun'a ondan sırasıyla Plotinus'a, Proclus'a Lamblichus'a aktarılmış ve bu felsefe daha doğuda İbn-i Arabi'ye ve Mevlana'ya kadar uzanmıştır. Kaynak BİR' dir öyleyse her şeyin kaynağı olan BİR aynı zamanda her şeyi kapsayan, içerendir. Fakat onun kaynağı açıklanamaz. O nedenle sayılar ve onların şekilsel ifadeleri olan geometrik şekiller ne yasalardan ne de onu açıklamaya çalışan felsefi sistemlerden kopuk değildir. Ve bugün hala varoluşun kaynağında rastlantısallığı öne süren ve olasılık teorileri geliştiren modern pozitif bilimlerin pozitivist yaklaşımlarını matematik dışlar. Matematikte olasılıklara yer vardır (olasılık hesaplamaları açısından) fakat olasılıkların içinden çıktığı bütün belirlidir. Yani belirlenmişler içinden olasılık söz konusudur. O nedenle diyebiliriz ki matematik rastlantıyı dışlar. Kesinlik esastır. Eğer bir yerde yasadan bahsediyorsak orada kesinlik vardır ve onun varolduğu yerde rastlantıdan söz edilemez. Hem Yasa hem rastlantı bir arada olamaz. Doğanın Yasalarını en azından fizik olanları bir kez daha kendi kendimize analiz edelim. İşleyişlerindeki kesinliğin kaçınılmaz olduğunu kolayca fark edeceğiz. Bu kesinlik içinde rastlantıyı nereye koyabiliriz? Eski bilgelik öğretilerin dediği gibi: ''Rastlantı, tanımadığımız ve adını bilmediğimiz Yasa'ya verdiğimiz isimdir.'' İşte Yasa'nın bu kesinliğinin matematiksel ifadelerini varoluşun, yani doğanın içinde arayacağız. Bu arayışta Altın Oran, mükemmel uyum ilkesi olarak bize rehberlik edecek ve bir kez daha doğanın hiçbir şekilde rastlantıya yer bırakmaksızın bir zekanın ürünü olan kesin ilkelerle çalıştığını bize gösterecek. Bunun için öncelikle altın oranın ne olduğunu kavramaya çalışalım ve daha sonra da onun doğadaki görünümlerini aramaya başlayalım. 
Altın Oran’a ilişkin ilk matematik bilgi M.Ö. 3, yüzyılda Öklid’ in “Öğeler” adlı eserinde “aşıt ve ortalama oran” adıyla geçmiştir. Fakat bu bilgi çok daha eskidir. Eski Mısır’ da M.Ö. 3 binli yıllarda Altın Oran biliniyor ve özellikle mimari eserlerde kullanılıyordu. Bu bilginin, bu kronolojik tarihlendirme yönteminin belirlediği bu eskilik derecesinden muhtemelen çok daha öncelere dayandığını söylememiz pek yanlış olmaz. Ve bu bilginin Öklid’ten çok daha önce Grek dünyasına Pythagoras tarafından tanıtıldığı söylenir. Öklid’in altın bölüm dediği; Bir doğru parçasını (AB) öyle bir noktadan böleceksiniz ki bu bölüm AB/AC=AC/CB denklemini doğrulasın. Söz konusu orantı x+1/x = x/1 şeklinde de yazılabilir ki bize ikinci dereceden şu denklemi verir: 
 x + 1 = x2   x2 - x – 1 = 0